Gönül Sungurlu Dervişoğlu

Gönül Sungurlu Dervişoğlu 1935 yılında Süleyman Faik ve Hatice Sungurlu'nun dördüncü çocukları olarak Gümüşhane'de dünyaya geldi. İlk ve orta eğitimini de burada aldı. Eskişehir Kız Enstitütüsü'nü bitirdi. 1971 yılında yine Gümüşhaneli olan ve hakimlik yapan Rıfkı Dervişoğlu ile evlenerek önce Adapazarı'na sonra İstanbul'a yerleşti. Ancak Gümüşhane ile irtibatı hiç kopmadı ve ileri yaşlarına kadar çoğunlukla yazları hep Gümüşhane'de geçirdi.

Gümüşhane'de yaşadığı dönemde Gümüşhane Kadınlar birliğinin ilk kurucusu oldu. Özcan San ile beraber Gümüşhane Adalet Partisi Kadın Kollarının kurulmasında yer aldı. İstanbul'da yerleştiği Büyükada'da 1983'te Adalar Belediye Meclis Üyeliği'ne seçildi ve iki dönem görev yaptı. Adalar Kadınlar Birliğindeki üyeliği ise halen devam etmektedir.

2007 yılında eşi Rıfkı Dervişoğlu'nun vefatından sonra anı kitaplarını yazmaya başladı. Bu kitaplarında anılarından yola çıkarak kendi ailesini, arkadaşlarını ve çoğunlukla da Gümüşhane'yi anlatırken aynı zamanda bir Anadolu ailesinin üç kuşağındaki yaşamı aktarmaya çalıştı. Bu anı kitaplarını roman çalışmaları takip etti. İlk romanı Bir Yabancı Kuzu'yu 2019 yılında yayınladı. Yeni roman çalışmaları devam etmektedir.

Süleyman Faik Sungurlu, Hatice Sungurlu ve Gümüşhane hakkında üç adet anı kitabı:

"Gümüşhane’de başlayan İstanbul’da devam eden, yazları Büyükada’da süren ömrümün nerede noktalanacağını bilemiyorum. Sadece şunu biliyorum ki artık ideallerini bitiren, hayallerini tüketen ve anılarında yaşamaya başlayan bir ihtiyar olarak bunları kaleme alma isteğiyle yaşıyorum.

Nazım Hikmet bir defasında kendisini tarif ederken, "Her tarafı dökülen bir binanın penceresinden bakan 18 yaşında bir delikanlı gibiyim" demiş. Seksenimi geçtiğim bu yaşımda anılarımı yazmaya başladığımda ben de kendimi her tarafı dökülen bir binadan bakan bir genç kız gibi hissediyorum.

İlk olarak babam Süleyman Faik Sungurlu'yu, sonra da annem Hatice Sungurlu'yu anlattığım kitaplarımı yazdım. Üçüncü kitabımda, beş gün beş gecede Gümüşhane'ye gidip sonra İstanbul’a dönerken gözümün önünden geçen anılarımı yazdım. Bu sefer daha çok kendimden, sevgiyle sarıldığım ailemden, arkadaşlarımdan, komşularımdan, ahbaplarımdan ve çok sevdiğim Gümüşhane'den bahsettim. Bunları yazarken daha önceki kitaplarımda olduğu gibi yine ailemizin genç kuşakları, yeğenlerim de ailemizi, geçmişimizi bilsin istedim. Ama aynı zamanda Anadolu'da yaşamış bir ailenin yaşantısını, geleneklerini, inanışlarını da kendi ailem üzerinden aktarmaya çalıştım."
Bir Yabancı Kuzu:

"Anı kitaplarımdan aldığım cesaretle Bir Yabancı Kuzu adındaki dördüncü kitabımı yazmaya teşebbüs ettim. Ancak bu sefer bir anı kitabı değil, bir roman yazmaya çalıştım. Buna rağmen bu kitapta anlatılan yaşantıların tamamen bir hayal ürünü olduğunu da söylemek zor. Bir asra yakın bir ömrün gördüklerinden esinlenilerek oluşturulmuş bir kurgu hikâye demek daha doğru olacaktır.

Türkiye’nin doğusunda ve batısında iki ayrı coğrafyada ayrı kültür ve geleneklerle yaşamış iki ailenin bir sevgi hikâyesi ile bir araya gelmelerini, insan sevgisi ve hüsnüniyetin bu iki aileyi nasıl bir bütün haline getirdiğini anlatmaya çalıştım.

Kendimi bir edebiyatçı olarak görmüyorum. Yazdıklarımı, bunu meslek olarak icra eden büyük romancılarla kıyaslamak benim için haksızlık olacaktır. Ancak ben bu yaşımda ilk roman denememi yazarken çok severek ve büyük bir heves ile çalıştım. Hatta itiraf etmem gerekirse, kendi yazdığım kitapta şimdi ne olacak diye merak ettiğim anlar da oldu. Sizlerin de okurken aynı keyfi almanızı dilerim."
Gönülden Şiirler:

"Yazmanın her türünü seviyorum. Anılarımı yazarken bir kaç şiir de yazmıştım. Bunların bir kısmına üçüncü anı kitabımda yer vermiştim. Başta kardeşim Oltan olmak üzere okuyanların, beğenenlerin teşviki ile şiirlerimi topladığım ayrı bir kitap oluşturmak istedim.

Ben yaşadıklarım üzerine çok düşünürüm. Geçmişte yaşadıklarımı, tanıdıklarımı her zaman hatırlarım. Yaşlandıkça bu hatıra koleksiyonum çoğaldı elbette. Şiirlerim için de aynı şey geçerli. Severek ve hissederek yazdığım tüm şiirlerimi bu kitapta topladım.

Sanatın başka bir dalına, resme, benden çok daha önce gönül vermiş olan kardeşim Güngör Bilgin'in beğendiğim ve şiirlerime hem anlam hem değer katacağını umduğum yağlı boya tablolarından bir kısmına da bu sayfalarda yer vermek istedim. Sevgili kuzenim Tomris Kantek'in ve yeğenim Haluk Hacıhasanoğlu'nun da bir kaç tablosu onların arasına katıldı."
Bir Ömür Bir Dost:

"Bu kitap benim ikinci roman denemem. Yalnızlığı sevmeyen bir insana odaklanıyor. Dostluğu ve insan sevgisini her güzelliğin bağında gören bir kişi ve mutluluğu orada arıyor.

İlk romanımda olduğu gibi bu kitabımı da, kendi hayatımı, gördüğüm yaşadığım yerleri, tanıdığım insanları, şahit olduğum olayları, dinlediklerimi, öğrendiklerimi ve nihayetinde bütün bunların benim zihnimde bıraktıkları anıları düşünerek oluşturdum. Kitapta bahsi geçen konuların birçoğu bizzat veya dolaylı olarak bildiğim olayların bende bıraktığı izlerden ibaret. Kitabın başkarakteri Çetin’in yaşantısı elbette bir kurgu. Ama onun karakteri bu izlerin hepsinden bir parça taşıyor.

Kalemim yettiğince anlatmaya çalıştım. Keyif alarak okumanızı dilerim."
Lütfiye Hala:

"Sizlere hayatımda tanıdığım en nevi şahsına münhasır insanlardan birisi olan Lütfiye halamı anlatmak istiyorum. Bizim onu tanıdığımız dönemlerde aile için biraz Nasrettin Hoca gibi bir insandı, bazen komik bazen düşündürücü. Ben onu bildiğim gibi anlatmaya çalıştım. Okuyanlar nasıl bir yorum yaparlar bilemiyorum. Ben kendi gözümde halamı, Anadolu kadınlarının örf ve adetlerini kabullenmesine rağmen yaşadığı olaya ruhu ve hissiyatı ile isyan eden ve başka bir limana sığınma ihtiyacı duyarak dine sarılıp, içindeki aşkı ve sadakati tanrı sevgisiyle dolduran bir kişi olarak görüyorum. Onunla yaşadığım anılarımı okurken halamın bize bazen komik bazen ilginç gelen davranışlarına şahit olacaksınız ve satır aralarında onun uzun ömründe nasıl iki farklı hayat yaşamış olduğunu ve içindeki tanrı sevgisinin yeryüzündeki tüm canlılara nasıl yansıdığını da göreceksiniz. ”

Kardeşim Ozan Sungurlu:

“Annem öldüğünde seksen altı yaşındaydı. Geçtiğimiz yüzyılın başında doğmuş, sonunda ölmüştü. Osmanlı’nın acılı, sıkıntılı son dönemini ve canla, emekle kurulan cumhuriyeti yaşamıştı. Bu uzun yaşamı boyunca birçok sevdiğini kaybetmenin acısını çekmişti. Ancak ölümüne kadar her zaman ah ederek andığı isim çok genç yaşta kaybettiği en küçük kardeşi Akif’ti. Annem kadar zor bir yaşamım olmadı ama ben de bu yaşıma kadar birçok sevdiğim insanı kaybettim, annemi, babamı, eşimi. Yedi kardeşten şimdi sadece üç kişi kaldık. Hepsinin acısını yaşadım. Her acının ilacı olduğu söylenen zaman bu acılarımı küllendirdi. Ozan hariç. Kader bana da annem gibi en küçük kardeşimizin acısını hala yaşatıyor. Onu kaybetmenin içimize gömdüğü kor hala çok sıcak. Elimize doğmuş, büyümüş, çocukluğunu, gençliğini beraber yaşadığımız, okuyup mezun olduğunda, evlenip baba olduğunda, işinde başarılar elde ettiğinde hep gururlanıp mutlu olduğumuz bir insanın çok da vakitsiz bir şekilde aramızdan ayrılmasının acısını unutmak mümkün değil.

Ben uykusuz bir insanım. Geceleri hem geçmişi anarım hem hayal kurarım. Bu hayallerimin, anılarımın arasında her zaman Ozan vardır. Ama hiçbir zaman Ozan’ı ağlamadan anamam. Ta ki, hayret edilecek bir şekilde, bu kitabı yazmaya başlayana kadar. Şimdi artık ağlamalarımın kesildiğini görüyorum. Acaba Ozan’ı yanımda hissettiğim için mi, yoksa bu kitapla bir nebze olsun Ozan’ı yaşattığıma inandığım için mi, bilemiyorum.”
Bu web sitesi Süleyman Faik Sungurlu ve Hatice Sungurlu hatırasına yapılmıştır.